SonTahlil

Tasarım politiktir.

21 Şubat 2010 Pazar

Yurttan Tasarım Meseleleri (14)

Ulusal basında karşılaştığım günlük haberlerden, üzerine tasarımın da söyleyecek bir sözü olabileceğine inandıklarımı "Yurttan Tasarım Meseleleri" başlığı altında bu blog'a taşıyorum.

Birgün Gazetesi'nde 18 Ocak 2010 tarihinde yayınlanan Serap Erdoğan'ın "Unutuşun Dikenli Yatağı" adlı yazısından alıntıdır. [Kaynak: http://birgun.net/city_index.php?news_code=1265369421&year=2010&month=02&day=05]

BİREYİN BELLEĞİNDEN TOPLUMUN BELLEĞİNE
Toplum kuramcısı Maurice Halbwachs, tek tek bireylerin anıları ve toplumsal bellek arasında da buna benzer bir ilişki olduğunu öne sürmektedir. Halbwachs’a göre topluluklar bireylere, içine anıları bir yerlere yerleştirdikleri çerçeveler sunar ve anılar sanki bir haritaya işaretlenir gibi toplumsal belleğin kılavuzluğunda bireylerin belleğine yerleşir. Toplumsal bellek söz konusu olduğunda üzerinde en çok durulan kavramlardan biri, bu bilgilerin kuşaklar arasında nasıl aktarıldığı ve aktarılacağı sorusudur.
Elbette ki ilk akla gelen, alışkanlıklar, gelenekler, şarkılar, atasözleri, anıtlar, müzeler ve kitaplar yoluyla bilgilerin kuşaktan kuşağa iletilmesidir. Paul Connerton, özellikle anma törenleri ve bedensel pratiklerin toplumların anımsamasında önemli role sahip olduklarını vurgular. Burada bahsedilen, belki de yüz yıllar boyunca tekrarlanılarak aktarılan, araçsal eylemler olmaktan çok dile getirici özellikte ve gerçekleştirenlerin yaşamına değer ve anlam kazandırma gücüne sahip değişmez ritüellerdir. Dini törenlerin pek çoğu bu tür törenlere örnek olarak ele alınabilir.
Kayıplarımızın ardından onları hatırlamak ve hatırlatmak adına düzenlediğimiz törenler ise bir bilginin aktarılmasındaki sürekliliğin sağlanması açısından bu törenlere benzerlik taşısa da, biçim ve içerikleri farklılık göstermektedir. Psikolojik isteklerimizi ve çatışmalarımızı temsil etmeleri için hayatın pek çok aşamasında, pek çok anlam yükleyerek nesneleri kullanırız. Komplike yas yaşayan kişilerde de, kaybettikleri kişiler ve ilişkilerle bağlarını bir anlamda sürdürebilmek için çeşitli eşyaların kullanıldığı izlenmiştir. Psikanalist Vamık Volkan’ın “bağlantı nesneleri” olarak adlandırdığı bu eşyaları, kaybettiklerimizden kalan ve anı değeri taşıyan eşyalarımızla karıştırmamak gerek. Ölen annemizden kalan yüzüğü hiçbir sıkıntı hissetmeden taşıyabiliriz üzerimizde. Bağlantı nesneleri ise genellikle ne gözümüzün önünde durmasına ne de ortadan kaybolmasına dayanamadığımız, kaybımıza dair yaşadığımız öfke ve kederi üzerinde taşıyan nesnelerdir. İşte kaybettiklerimizin hatırası için düzenlediğimiz törenlerin, çözülmeyen, çözülemeyen yaslarımızla birer bağlantı nesnesine dönüşmesine izin vermememiz gerek. Eğer anma törenleri ölümün dondurulduğu anlar olarak kalırsa anlamsızlaşacak ve giderek sadece şekilsel kısmı aktarılan toplantılar haline gelecektir. Tıpkı İstiklal Marşı’nı “o-be”, “nimmilletimin” diye öğrenen çocuklar gibi. Hatta belki de hala öyle söyleyen yetişkinler… Amaç hayata aktarılamadıkça yıldönümleri, sadece acılı insanların bir araya gelip dertlerini tazeledikleri, birbirlerinin varlığından teselli bulup bir sonraki buluşmaya kadar yaralarının üzerini örttükleri buluşmalardan ibaret kalacaktır. Ne yitirdiklerimiz ne de geleceğimiz bunu hak etmiyor.

Etiketler: , , ,

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa