SonTahlil

Tasarım politiktir.

21 Aralık 2009 Pazartesi

Üretken Tasarım: Özgün Kopyalardan Oluşan Bir Dünyaya Doğru

Radikal Gazetesi’nin 29 Kasım 2009 tarihli Tasarım Eki'ne
yazdığım bir yazı--görseller Kram/Weisshaar’ın web sitesinden alınmıştır.


KRAM_WEISSHAAR_BREEDINGTABLES_7_Frank-Stolle
Breeding Table No. 7 (Fotoğraf: Frank Stolle)


Sanat eleştirmeni Rosalind Krauss yaklaşık yirmi beş yıl önce soruyordu: “Kopyaların üretimini engellemezsek ne olur? Orijinallerin bulunmadığı, tamamen kopyalardan oluşan bir dünyada üretilen işler neye benzer?” İşte, ‘üretken tasarım’ (generative design) tam da Krauss’un bahsettiğine benzer, ‘özgün kopyalar’dan oluşan bir dünyayı tasarlıyor.

Teknolojinin tasarımı getirdiği noktada, tasarımcılar artık nesnelerin sadece biçimlerini değil adeta genetiklerini de modelliyor. ‘Üretken tasarım’ adıyla anılan yaklaşımın asıl derdi de nesnelerden çok onları üretecek süreçlerin nasıl tasarlanacağı. Processing ve Mathematica gibi yazılımlar yardımıyla tasarlanan algoritmik süreçler sonucu her biri kendi içinde özgün olan nesnelerin üretimi mümkün oluyor.

Stokholm merkezli tasarım stüdyosu Kram/Weisshaar’ın ‘Breeding Tables’ projesi üretken tasarım akımına son yıllarda verilebilecek en iyi örneklerden biri. Clemens Weisshaar ve Reed Kram geleneksel olarak tasarım mesleğinin temelinde yer alan ’seri üretilmek üzere tasarlanan orijinal ürün’ fikrini alaşağı etmeyi kendilerine dert edinmiş. İkili, bunun üzerine güncel üretim teknolojilerinden faydalanarak sonsuz sayıda özgün masa üretme hedefi ile yola çıkmış. Sonuçta, özel olarak tasarladıkları bir bilgisayar kodu yardımıyla geliştirdikleri süreç hedeflerine ulaşmalarını sağlıyor. Birbirinden farklı biçimlerin fiziksel olarak üretimi ise yine tamamen bilgisayarlar tarafından yönetilen lazer kesim ve bükme makinaları sayesinde gerçekleşiyor. Somut olarak tanımlamak gerekirse, her yeni süreç sonucunda birbirinden farklı geometriye sahip olan masa ayakları ortaya çıkıyor.

KRAM_WEISSHAAR_BREEDINGTABLES_DIAGRAM_VARIABLES

Breeding Tables'ın yazılımı tarafından belirlenen değişkenlerin

diyagramı (Görsel: KRAM/WEISSHAAR)


Üretken tasarımın akımının çarpıcı etkilerini ‘fikri mülkiyet hakkı’ meselesi ve ilgili hukuki ve ahlaki tartışmalar bağlamında daha detaylı incelemek mümkün. Yeni endüstriyelleşen toplumlarda fikri mülkiyet haklarının korunmasına ilişkin yasal ihmaller nedeniyle ‘kopya’ kavramı tasarımcıların korkulu rüyası olmaya devam ediyor. Söz konusu ihmaller tasarımın küresel rekabetteki itici gücünü yeni kavrayan ülkemizde de gündemdeki sıcaklığını koruyor. Nitekim, geçtiğimiz Şubat ayında TBMM’ye sunulan tasarım kanun taslağı kapsamında tescilli tescilsiz tüm tasarımların korunması resmi gündeme de girmiş oldu. Ancak madalyonun bir de diğer yüzü var. Bilgi toplumunun yaratıcı disiplinler üzerinde yaptığı köklü değişiklikler ‘fikri mülkiyet’ gibi geleneksel kalıpların kendisini tartışmaya açıyor. Söz konusu tartışmalara bir örnek, yaratıcı bireylerin ürettiklerini herhangi bir yasal koruma olmaksızın genel kamuoyuyla paylaşmasını sağlayan ‘açık kaynak’ (open source) olgusu etrafında şekilleniyor. Sonuç olarak, özellikle sanayileşme sonrası Batı toplumlarında son ürünü merkeze alan geleneksel tasarım süreçleri terk ediliyor. Üretken tasarım örneğinde de görüldüğü gibi, tasarımcılar teknolojinin sunduğu olanaklarla doğrudan bilginin kendisini tasarımın malzemesi olarak gören, süreç odaklı bir yaklaşımı benimsiyor. Teknolojik gelişmelerin sunduğu olanaklar sayesinde aynı parçanın seri üretimi ile özgün parçaların sürekli üretimi arasındaki maliyet farkı da gittikçe kapanıyor. Kram/Weisshaar’ın projesinde de görüldüğü gibi, üretken tasarımın hedefi yalnızca bir adet özgün tasarım ortaya çıkarmaktan çok daha fazlası. Benzeri projeler tam da bu nedenle ’son ürün’ kavramını rafa kaldıracak gibi duruyor. Son tahlilde, yasalar tarafından koruma altına alınacak tasarım değeri de son üründen çok, tasarım süreci ve de tasarımcıların süreci kontrol etmesini sağlayan yazılımlar ve algoritma oluyor.

Üretken tasarım, kullanıcıya farklı seçeneklerin sunulabilmesi yolunda tasarımcıların başvurduğu ’seri-kişiselleştirme’ benzeri yöntemlere karşı da ciddi bir alternatif olarak dikkat çekiyor. Örneğin, ’seri-kişiselleştirme’yi son yıllarda sıkça kullanan bazı dev spor ayakkabı markaları internet sitelerinde kurdukları platformlar aracılığıyla kişilere kendi özgün ayakkabılarını tasarlama olanağı tanıdıklarını iddia ediyor. Burada hedef özgün seçeneklerin sayısını artırmak ve son kullanıcıyı tasarım sürecinin bir nebze içine çekmek olsa da, ne oranda başarılı olunduğu tartışmaya açık. Sözgelimi, ’seri-kişiselleştirme’ yöntemini benimseyen bir tasarımcının kullanıcılara sunduğu menüde ne kadar farklı renk, desen, doku seçeneği yer alırsa alsın, ortaya çıkacak özgün ürün sayısı hiç bir zaman gerçek anlamda sınırsız değil. Söz konusu yöntemin aynı zamanda kullanıcının zihnini gereksiz biçimde meşgul eden ve zamanını alan süreçlere yol açtığını, omuzlarına adeta bir tasarım yükü bindirdiğini öne sürmek de mümkün. Oysa, gerçekten sonsuz sayıda ‘özgün kopya’ üretimine olanak tanıyarak, ‘özgünlük’ ve ‘kopya’ kavramlarının kendilerini hükümsüz kılan ‘üretken tasarım’, ’seri-kişiselleştirme’nin tahtını şimdiden sarsmış durumda. Sonuçta, Krauss’un çeyrek asır önce bahsettiği ‘özgün kopya’lardan oluşan dünya, üretken tasarım sayesinde gerçekleşecek gibi gözüküyor--hem de tamamen yasal ve etik olarak.

Etiketler: , , , , ,

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa